Nimet Çubukçu'ya açık mektup

   Sayın Bakan,

   Haziran ayında, Seviye Belirleme Sınavı, SBS’nin yapıldığı gün ajanslara kötü bir haber düştü. Adana’da, 11 yaşında bir kız çocuğu, kendisini sınava göndermediği gerekçesiyle annesini öldürmüştü.

    Bir yazar ve en önemlisi aynı yaşlarda bir kız çocuğu annesi olarak,  bu mektubu R.A  için yazıyorum. Duydum ki devamsızlıktan sınıfta bırakılmış. Oysa okul başarısı takdir ve teşekkür düzeyinde olan bu çocuk ailesinin zoruyla bir buçuk ay okula gönderilmemiş. Buna rağmen, SBS sınavına girebilmek uğruna annesini öldürmüş. Devlet koruması altındaki bu çocuğa sınıf tekrarı yaptırmanın haksızlık olduğunu  düşünmekteyim. Okullar açılırken bu haksızlığın düzeltilebileceği umuduyla yazıyorum.

     Bizim memleketin her zaman çok yüklü ve ağır bir gündemi oldu. Böylesi bir  gündem içinde bu mesele, denizde kum sayılabilir. Ama en temelde, o içinden çıkılmaz dertli gündemleri  yaratan, bu küçük meselelerdeki körlüğümüzdür.

   R.A’ya gelince…Hikaye nereden bakarsanız bakın yürek paralayıcı:

   Hangi anne evladını sevmez ? Kuşkusuz ölümü kızının elinden olan 39 yaşındaki Songül A.’ da kızını sevmekteydi. Kimbilir hayat ona neler yükledi, ne kadar hırpalandı, ne kadar incindi, o yaşında yedi çocuk annesi olarak  ne kadar tahammülsüzleşti  ki  kızının öldürmek istediği anne oldu. Daha önceki bakanlığınız sebebiyle  ülkemizdeki kadın sorunlarına  vakıf olmalısınız.

    Hiç kimse başkasının elinden ölümü haketmez.

   Bu böyle olmasına rağmen, tıpkı anne Songül A.’nın kızına gösteremediği ilgi ve şefkatin nedenlerini anladığımız gibi, bu yaşında anne katili olan R.A’yı da anlayabiliriz. Basına yansıyan  raporlardan anlaşıldığı üzere  belli ki çok akıllı, okumak isteyen ama  sorunlu bir çocuk. Ancak ben, belki romancılığın bana verdiği anlayışla R.A hakkında daha fazla şey bilebildiğimi düşünüyorum. Biz romancılar çoğu zaman kitap sayfalarında katil oluruz ve bu sebeble olsa gerek öldürene  herkesten farklı yaklaşabiliriz.

    R.A  annesiyle  SBS sınavına gidebilmek için tartışmış.  Verdiği ifadede sinirinden bütün bir gece uyuyamadığını söylüyor. Ardından sabaha karşı babasının  silahını alarak uyumakta olan annesini vurmuş. Annesini vurduğu odadan çıktığında kardeşlerinden birisi ona  “Ne olduğunu,” sormuş, ardından içeri girmek istemiş. R.A o kadar çocuk ki, önce “Cam kırıldı,” demiş ardından “İçeri girme, çok fena birşey yaptım,” cevabını vermiş. O çok fena şeyi neyin uğruna yaptığını apaçık gösterir biçimde, yanına ders kitaplarını ve SBS giriş belgesini, kimliğini alarak kendisini büyüten teyzesinin yanına gitmek üzere yola çıkmış. Ardından, teyzesine gitmekten vazgeçip bir telefon kulübesinden polisi arayarak kendisini ihbar etmiş. Polis, R.A’yı bulunduğu yerden teslim  almış. Sonrası daha da ilginç: R.A çok girmek istediği SBS sınavına polis ve bir pedagog eşliğinde sokulmuş. Üstelik öncesinde gerekli kırtasiye ihtiyaçları karşılanarak. Bu anlayışı gösteren görevlilerin önünde saygıyla eğiliyorum. Hiç kuşkusuz emniyet mensuplarının bu anlayışı göstermesinde, cinayet masasının insanın gözüne baktığı anda herşeyi gören polislerinin   meslek tecrübesinin, insan sarraflığının etkisi olmalı. Baktılar ve SBS sınavına girebilmek uğruna annesini öldüren bu küçük kızı anladılar. Kuşkusuz R.A sadece  SBS sınavına girebilmek için yapmadı o çok fena şeyi. Okumak ve yeni bir hayata sahip olmak istiyordu, annesi gibi olmak istemiyordu, eğitim almanın kendisini özgürleştireceğini düşünüyordu.

   Bu toplumun bütün derdini, tasasını kadınlar ve çocuklar çekiyor. Pek çok çocuğun nasıl sömürüldüğüne, cinsel istismara ve şiddete maruz kaldığına ilişkin  haberler okuyoruz. Ne acıdır ki sadece çocuk oldukları için ses çıkaramıyorlar. Ailesi tarafından okula gönderilmeyen R.A’da bana kalırsa benzer bir dramı yaşamış: Çocuk olduğu için okula gönderilmeyişine çaresizlikle katlanmış.  O fena şeyi yapmak son çaresi olmuş.

    İnsanlar güzel marifetleriyle olduğu gibi  kusurlarıyla da dünyaya gelirler. R.A’nın doğuştan getirdiği ve belki çevresinin etkisiyle derinleşen ruhsal sorunları olmuş olsa bile bunu fark edip ona bu konuda yardımcı olmayan aile de onun kadar suçlu.

   Eğer R.A benim roman kahramanım olsaydı   onun çok güçlü, çok akıllı, çok duyarlı, bu sebeble farklı ve çocuk olmaktan dolayı çaresiz olduğunu söylerdim size. 12 yaşından küçük olduğu için ceza almayacak  ve devlet korumasında yetiştirilecek olmasına seviniyorsam da, R.A’nın  ailesinin engellemesiyle oluşan devamsızlığı nedeniyle sınıfta bırakılmasını haksız buluyorum.

     Öldürülen anne için çok  üzgünüm. Bir bebeği taşımanın, doğurmanın,  bakıp büyütmenin, evlat için endişelenmenin ne demek olduğunu iyi biliyorum. Ancak R.A’nın içinde bulunduğu durum yüreğimi sızlatıyor, onu anlıyorum. Gelin bu konuda gösterdiğimiz anlayış, yapıcı şeylere neden olsun. Okumak isteyen çocuklar kadar onların  eğitimden mahrum bırakılmış,  sıkıntılı, dertli, yoksulluktan dolayı çaresiz annelerine de ulaşalım. Annelere çocuklarını nasıl anlayabileceklerini, çocuklara da çaresizlikleriyle nasıl baş edebileceklerini öğretelim.

     Vicdan yaratmak en kıymetli eğitimdir. Eğer bu toplumun yetişkinleri kendilerine vicdan  kazandıran bir eğitim almış olsalardı bugün o ağır gündemler yaratılmazdı.

   R.A sınıfta kalmasın ! Bürokrasinin kuralları bir kez daha R.A’yı anne katili olduğu günün sabahı sınava sokma anlayışını gösterecek biçimde işlesin. Bu fena olay da hayırlara vesile olsun.