Bambaşka bir yoldan gidip memleketin güncel politik sorunlarına inkâr odasından gireceğim. Öncelikle, geride kalanlar masum olduklarından, ailemizin bu mahrem tarihini açmaktan sıkıntı duymuyorum.
Babaannemin evinde gördüğüm bir odaya yıllar sonra “İnkâr odası” adını taktım. Nedenine gelince: Çocukluğumda gördüğüm ve hatırladığım bu oda için, aile büyükleri “Öyle bir oda yok!” diyorladı. Kuzenlerimin tıpkı benim gibi bu odayı hatırlaması işimi kolaylaştırdı. Böyle bir oda vardı. İnkar odasının ne olduğuna gelince: Evvela bu odanın güzel bir penceresi vardı. Cama tık, tık diye vuran erguvan dalıyla süslü, bir parça Boğaz manzarasıyla taçlanan. Ama oda biraz tuhaftı, çünkü yanmıştı. Yanmış, tamamen kül olmaktan son anda kurtulmuş, odayı bu hale koyan yangın orada başlamış, odanın içinde bulunduğu ev yanmaktan kurtarılmıştı. Şunu hatırlıyorum: Duvarlara dokunduğunuzda parmağınız içine batıyordu. Ama kimi duvarlarda yanık duvar kağıtlarının deseni seçiliyordu. Parkeler hepten yanmıştı. Yatak da öyle. Ama pirinç yatak başı duruyordu. Ayna islenmiş, maun dolabın bir kısmı çıra gibi tutuşmuştu besbelli. Dolabın içindeki kimi elbiseler yakası paçası yanmış vaziyette duruyorlardı. Bu oda babamın babaanesine aitmiş. Gittikçe çocuklaşıp akıl sağlığını yitirmeye başladığında ki bana kalırsa o dönem pek bilinmeyen, tipik bir alzheimer vakasıydı, büyük ninemiz odayı yakıvermiş. Bunun üzerine akıl hastanesine kapatılmasına karar verilmiş. Annelerini akıl hastanesine kapatan oğullar bu tavırlarını haklı göstermek adına bu müze odayı yıllarca ayakta tutmuşlar. Yazarlığın bana o odada el verdiğinin farkındayım. Kuzenlerim dışarıda çocuk oyunları oynarken ben o yanık sarayda dolanıp dururdum. Annelerini akıl hastanesine kapatmanın ayıbını bu oda müzeyi “Eh ama haklı değil miydik, evi yakacaktı yahu!” diye meraklısına göstererek, örtmeye çalışanların çok daha büyük bir günahı vardı. Büyük ninemizi akıl hastanesine yatıran oğulları, -birisi dedem-, annelerini burada ziyaret etmedikleri gibi kendilerine öldüğü bildirildiğinde cenazesini almaya bile gitmemişler. Romancı olmak başkalarını anlama gücünü veriyor insana: Çünkü oğullar annelerini bir akıl hastanesine kapattıklarını unutmak istiyorlardı. Geride kalan masumlar büyüyüp büyük ninemizin cenazesinin neden alınmadığını sorduklarında, bahaneler arasından birisini, rahmetli babaannemin verdiği cevabı aktarayım olsun bitsin: “Dört çocuğum da kabakulak olmuştu!” Ruh halleri, vicdanlarının diretmesiyle bu acı gerçeği kabullendiklerindeyse iş işten geçmiş. Annelerinin akıl hastanesinden alınmayan cenazesine ne olduğu bilinmediği gibi hastanede kaydına rastlanmamış. Bu da onlara, kalan ömürleri boyunca dört dörtlük bir anne cezası olmuş. Şöyle ki, büyük amcalardan birisi son nefesini verirken hayalindeki annesine yalvarıyormuş: “Suçlu ağabeylerim!” Kimisinin başucuna Azrail ile birlikte annesi de gelmiş. Karıncayı bile incitmeyen, topluma faydalı, iyi koca, iyi baba ve şahane dede... Bu evlatlar annelerini akıl hastanesine kapatma sebeplerini, inkar odasını, uzunca bir süre ayakta tutmuşlar. Sonra da bu günahı kaşıyan masumlar çıkmış ortaya. Ardından masumların, “Böyle bir ayıptan bizim çocukların haberi olmasın,” dediği benim kuşağım. İşte o oda bu sebeble inkar edilmişti. Tek hatırlayan ben olsam, romancılığım kuyruğum, zaten büyük ninemizden genetik bir mirasa sahibim, “Deli, deli, deli” diyecek, çıkacaklardı işin içinden.
Bakıyorum buraya kadar mahrem aile tarihimizle hoşça vakit geçirdiniz. Şimdi koluma girin, bizim, bu devletin inkar odasına girelim isterseniz.
İktidar elden gidiyor diye sertleş! Böylece, darbe kursağında kalanları sevindir. Ermenistan Devlet Başkanı maç için “Kapıdan gireceğim,” derken, sen ona “Ben seni bacadan bile sokmayacağım,” tavrını takın. İnkar odamız hazır. Şimdi, yeni anayasa hayallerini, demokratikleşme paketini bizim büyük nine gibi ortadan kaldıralım. Ardından MHP-CHP koalisyonunun içine düşelim. Demokratikleşeceksek bile birlikteyiz, baş köşeye biz geçeriz ama 2009 model sessiz-darbesiz diyen asker... Kötünün iyisinden, kötünün kötüsüne! Obama bilse, TBMM’de şu sözü söylerdi: “Eski tas eski hamam”. Bu hep böyle sürüp gidecek. İnkar odasını hatırlamayacağız bile. Kabuslardaki gibi, tırmanarak çıktığımız uçurumun kenarında bekleyen faşizm, elimize basıp bizi gerisin geriye uçurumun dibine gönderecek. Çünkü toplum fena halde faşizme kapıldı. İnkar odasını bilen, hatırlayan sadece biz kaldık.