Kabataş'ta yol alırken İbrahim Tatlıses'in billboard'una dikkatle bakmaya çalışıyorum: Renkli lens mi takmış? "Yetmez mi?" isimli kasetinin bilboardu bu. Kömür karası saçlar, bıyıklar, kaşlar ve pırıl pırıl yeşil mi desem, mavi mi desem gözler. Işık mı parlamış acaba diyorum. Bunu çok merak ediyorum ve bu yüzden trafik sıkışıklığından istifade taksiden inip İbrahim Tatlıses'in bilboard'unun dibine kadar gidiyorum. Vallahi lens. Taksiye geri döndüğümde şöför "Hastası mısın abla?" diyor. "Yok" diyorum. "O benim hastam." Zaten günlerdir kurup kurup yazıyorum oracıkta bir göz doktoru olduğumu, İbrahim beyin gözlerinin bozuk olduğunu onun da gidip renkli lens taktığını uydurmak zor olmuyor. "Yaptığı işe bakar mısın?" diyorum. Taksi şoförü İbrahim abisinin göz doktorunu taşımaktan dolayı çok mutlu; "Belki değişmek, dünyaya başka bir gözle bakmak istemiştir" diyor. Ama hemen ardından ekliyor: "Gerçi imparator adama lens mens yakışmaz ama..." Ben oyunumu sürdürmekte kararlı, göz doktoru edasıyla konuşuyorum: "Yok ben sağlığı açısından düşünüyorum beyefendi". Para üstünü alırken bu oyuna son veriyorum elbette: Şaka şaka diyorum. Ne ben göz doktoruyum ne o benim hastam. Şoför de gülüyor: "Ben de demiştim ne biçim göz doktoru diye !" Demek bende göz doktoru hali yok.
Bu hikâyeyi anlattığım arkadaşlarımdan birisi "Adamın yeni albümünün adı bile memleket gündemine uygun ve iddialı" diyor.
"Yetmez mi?" Bir kriz oldu yetmez mi, ikincisi oldu yetmez mi, açlık grevlerinde ölenler yetmez mi? Bakın Mahsun'un yeni albümünün adı da gündeme uygun, Yıkılmadım.
İkiz kuleler yıkılıyor, yıkılıp bitmiş Afganistan tekrar yıkılıyor, Türk ekonomisi, tüketicisi, tavukçusu, bankacısı hatta
İtalyan İmparator Fatih Terim yıkılıyor, Mahsun yıkılmıyor. Eski, meşgul ve 1 milyon olarak belirlenen dolar kuru üzerinden maaş alan köşe yazarları konuyu yavaş yavaş esas meseleye getirmek yerine "konumuz bu değil" deyip esas meseleye geçer dillerinin altındaki baklayı çıkarıverirler. Ben de dümensiz, kumandasız Varyag gibi çelik halatlarla yavaş yavaş dönmek yerine böyle yapmak istiyorum. Konumuz İbrahim Tatlıses'in lensleri, gündeme uygun albüm isimleri değil. Bu incir çekirdeğini dolduramayan magazin basınının üzerine vazife. Ben İbrahim Tatlıses'e, Fatih Terim'e neden imparator diyoruz onu merak ediyorum. Onlar neyi fethettiler? Herhalde İbrahim Tatlıses bu toprakları, Fatih Terim İtalya'yı. Gerçi Fatih Terim fethettiği topraklarda şimdi zor durumda ama olsun aylardır bir İtalyan gibi ortalarda dolanıyor ya... İmparatorluk biraz da oyunculuk herhalde. Yani bir adam artık imparator olarak anılmaya başladığında başka bir kalıba giriveriyor, yüzüne yeni mimikler ekliyor. İbrahim Tatlıses mesela, onun kendini sevimli, yumuşak, makul bir adammış gibi gösterme mimiği var. Dikkat edin dizilerinde, Merinos reklamlarında bir "Hı, hı" deme sahnesi var. Bence de, evet anlamında "hı, hı" diyor. "Allah cezanı verecek!" sinirinden eser yok. Diğer imparatorumuz Fatih Terim'de ise mimik daha çok. Üstelik tam bir oyuncu. Adanalı delikanlının İtalyan antrenörü oynama hali. Bir kaşı kaldırma, solaryumu eksik etmeme. Kabul ediyorum Terim'inki büyük bir başarı, tuhaf bir hikâye. Dediğim gibi, imparatorluk sıkı bir oyunculuk gerektiriyor. Küstahlık da bu ünvanın tuzu biberi herhalde. Sabit dolar kuru üzerinden maaş alan köşecilerin söyleyemeyeceği bir şey; "Aman banane" (Onlar boşver diyorlar) lensleri, imparatorluk unvanını filan insan böyle bir ucundan ele alabilir.
Afganistan'da taş taş üstüne kalmadı, Varyag boğazlardan geçti gitti, Tamar yuvaya başladı böylece onun ısrarla kamyon dediği servis ritüeli hayatımıza girdi, ekonomi iyice dibe vurdu, geçen yıl "alsak alsak bedavaya ne alsak" diye inleyen orta sınıf bitti. Bir buçuk yıldır değişmeden kalan tek şey soğuk ve tuzlu suyun etkisiyle Krusk'un içindeki ölü denizciler. Sarı saçları, ince parmakları, faltaşı gibi açık gözleri öylece duruyormuş. Ketum Rusya ne muktuplarını ne de ölü denizcilerinin o hallerini kimseye göstermiyor. Dökülüp saçılmak doğuya mahsus. Yazıyorum ve kurduğum hayatların, ses verdiğim kahramanların içinden sadece servis beklemek için çıkıyorum. Yazmak insanı hayattan koruyor. Bakın imparatorlar da hayattan korunmuş insanlardır. Nasıl diye sormayın artık siz de okuyucu olarak çözümleme, deşifre, sosyolojik boyutta inceleme filan yapmayı öğrenin.