Bazen okuyucuların hepsinin kötü kalpli olduğunu düşünerek yazmak gerekir. O zaman yazınızın ortasında ya da sonunda söyleyeceğiniz şeyi en başta, üstelik lafı hiç dolandırmadan söylemelisiniz: Şöyle; 12 dev adamı takdir ediyor, basketbolu heyecanlı buluyor bu coşkuyu anlıyorum. Ah tabii bir de başlıktaki cüceler, cücelere de bir açıklama borçluyum: Niyetim fiziksel engellilerle alay etmek değil.
Günlerdir U-A diye inleyen memleketi gördükçe acaba diyorum hepimizi ilgilendiren toplumsal sorunlar karşısında da bu birlikteliği sağlayabilir miyiz? O malum reklamı gözleri dolarak, ağlayarak seyredenler toplumsal sorunlar karşısında da aynı hassasiyeti gösterebilirler mi? 12 dev adamın beraberce bindiği trene halkça korkmadan binebilir miyiz? Zira banliyö trenleri hiç de tekin değil. Trenle şehirlerarası yolculuk derseniz, pahalı karayolları, arabalar ve daha fazla tüketim senaryosu onları çoktan hayatımızdan çıkardı. Ah elbette biliyorum, Haydarpaşa Garı'nın iyi görüntü vermesi nedeniyle 12 dev adam trene bindirilmiştir. Filmi memleketin gerçeklerine uygun olarak Esenler Otogarı'nda çekecek halleri yoktu. Yine film icabı geleneksel kıyafetli bir teyze (pek çok sahnede yerine figüran kullanıldığı belli olan) basketbol topuyla oyun çeviriyordu. Öyle yöresel kıyafetli Türk teyzelerini neşe içinde reklam filmlerinde görmek ne güzel! Çünkü onları çoğunlukla Galatasaray Lisesi önünde coplanırken, polis minibüslerine tıkılırken, kayıp oğullarını ararken görüyoruz. Haziran başında Barış İçin Kadın Dayanışması grubuyla Batman'daydım ve orada 10 çocuğunu, 7 çocuğunu, 4 çocuğunu toprağa veren anneler tanıdım. Geleneksel kıyafetler içerisinde o kadar neşeli annelerin artık kalmadığını bal gibi biliyoruz. Ama anlıyorum bu reklam filmi ütopik. Filmde topu bir zıplayışta Hidayet'den alan iş kadınları, kriz işsizlerinden. Trende oturmuş hesap kitap yapan iyi giyimli iş adamları iflasta. Hele filmin sonunda potada asılı kalan çocuk, muhtemelen elektriği suyu kesik bir okulun öğrencisi. Belki yoksulluk onu okula gönderemiyor eğer bir sokak çocuğuysa polisin peşine düşmediği bir suçlunun cezasını çekiyor. 12 dev adamın bindiği o trende top çevirenlerin çoğu 10 yaşında devletin elindeki yetiştirme yurdunda
"bozuluyor", meslek etiğinden habersiz medya mensupları tarafından çekiştiriliyor, kaçırılıyor, birileri rüşvet alıyor, rüşvet veriyor, konunun bakanı deprem konutlarını kendi şirketine havale ediyor. O trenin her vagonunda ayrı bir sefillik ve yozlaşma yaşanıyor. Malum reklam filmini abartanlar kadar abartıyorum sadece. Niyetim kötü şeyleri görmek değil. Sistemin çöktüğü bir memlekette 12 dev adamın sayı üstüne sayı yapması benim de hoşuma gidiyor. Tek derdim bu cüceler ülkesinde madem böylesine büyük bir sivil toplum hareketi oluşturulabiliyor neden başımızın sıkıştığı diğer konularda aynı güç harekete geçirilmiyor ? Her türlü kötülüğün önüne neden U-A diye çıkamıyoruz?
12 dev adam devlerin ülkesinde barınabilir. Cüceler ülkesinde koskoca Milan Kundera'nın bir romanı, Yaşam Başka Yerde (İletişim Yayınları) 500 tane basılıyor ve koca bir yıl o romanı alıp yutacak 500 okuyucu çıkmıyor. Pavlov'un köpekleri okusun diye medyanın elini şaklatması gerekiyor. Medya da elini hep ütopik reklamlar, kasetler, mankenler, şarkıcılar için şaklatıp duruyor. Öyle ki o reklam filmi olmasa sanki gerçekten iyi birer sporcu olan 12 dev adam bizler gibi bir cüce olarak kalacak. Bay Kuruvaze Ceket Kemal Derviş bile "İnşallah piyasalara olumlu bir etkisi olur" demiş. Ama olmayacak. Çok ciddi nedenlerle, zorla koltuğunu bırakan bakanlar olduğu sürece, Milan Kundera 500 tane basıldığı ve raflarda kaldığı sürece, ütopik reklamlara tav olanlar
haftada 300 bin satan kasetçikleri müjdelediği sürece Yaşam Başka Yerde olacak ve bizim görmediğimiz o yerde kalacak.