"KADINLARI DELİRTEN ERKEKLERDİR"

Duyduk duymadık demeyin! Kızlar Manifestosu yazıldı, bazı kızlarca uygulamaya koyuldu. Öncümüz Şebnem İşigüzel. Kitabımız Venüs! İşigüzel’in son romanı Venüs, kadınlar, kadınlık durumu ve özgürlükle ilgili çok şey söylüyor. Kadın ya da erkek olmanız fark etmez, Venüs’ü okuyun. Adını bilmediğimiz 1908 doğumlu kahramanımızın aile tarihçesinin bir parçası olun. Şekina Hala’nın erotik maceralarıyla sürüklenin, kahkalarıyla eğlenin, özgür ruhuna aşık olun. Ama önce... Hatta röportajı da okumadan önce, 31 maddelik Kızlar Manifestosu'na bir göz atın! “Kadınları delirten erkekler” diyorsunuz Venüs’te. Neden? Toplumsal baskı bütün kadınları hastalandıracak güçte. Bu çok uzun süredir değişmeyen bir gerçek. “O KADIN ÖZGÜR OLSAYDI BÖYLE HASTALANMAZDI” Gerçek anlamıyla delirmekten mi bahsediyoruz? Kadınların üzerinde müthiş bir baskı var. Özgürlük öyle yavan haklar filan değildir ki… "Kadınlar yeterince özgürdür" diyebilseydik bebeğini evde yalnız bırakıp aile ziyaretine giden zavallı öğretmen anne gibi haberleri okumazdık. Eğer o kadın özgür olsaydı ailesini ziyarete bebeğiyle birlikte giderdi ya da gitmezdi ama böyle hastalanmazdı. Bu uç bir örnek fakat öğrenci evleri konusunda olanlara bak, üstelik sürekli doğurmamız isteniyor, kürtaj olmamamız isteniyor, "böyle giyinme" deniliyor… Bunlar da büyük baskılar. Özgürlük çok güçlü bir duygu ve kadınlar için hava su kadar gerekli. Erkekler için de çok gerekli… Bu toplumda onlar da özgür değiller ki, onların da bir manifestoya ihtiyacı var. Türk toplumunda erkeklere üzerimizdeki baskıların zerresini versek yerin dibine geçerler. Özgürlükler önce erkeklere veriliyor. “TÜRBANLI OLSAM AKP’YE GÖNÜL KOYARDIM” Türban özgürlüğü de manifestoya dahil mi? Elbette. Dekolteye de eyvallah, türbana da eyvallah! Bu ülke için en çılgın proje “herkese özgürlük” olurdu yani çare özgürlük, tıpkı Drogba gibi. Türbana karşı değilim. Kamusal alanda serbest bırakılması çok geç kalmış bir karar. Türbanlı bir kadın olsam bu konuda AKP’ye gönül koyardım. Peki din, bireysel özgürlüğün önünde bir engel değil mi? Din özgürlük yolunda bir engel elbette. Kadını, tıpkı Venüs’te dediğim gibi, üzerine bas geç gölge haline getiriyor. En büyük kirlenme de özgürlüğün bittiği yerde başlıyor; en çok da kadın özgürlüklerinin sınırlandığı toplumlarda. Bunu iyileştirmek için gerçek dindarların hakkaniyet duygusu ve merhametine ihtiyaç var. Cinsiyetimiz sıkıntı haline gelirse hakikatten kötücül bir toplum oluşmuştur. “TOPRAĞI KAZISANIZ TECAVÜZ DAVASI FIŞKIRIYOR” Cinsel suçlar da bu kirlenmenin bir göstergesi… Her beldenin bir utanç davası var. Memleketin toprağını kazısanız tecavüz davası fışkırıyor. Öncelikle bu davalarda adalet yerini bulmalı. Gözü dekolteye kayanların önceliği bence bu hassas konu olmalı. Aileden sorumlu bakanlık davalara müdahil oluyor, çocukları koruma altına alıyor ama bu yeterli olmuyor. Burada kanayan bir yara var. Bunun üzerine düşünmemek ve çare üretmemek gerçekten çok üzücü. Siz kendinize “ben özgürüm” diyebiliyor musunuz? En derinlerimde, masamın başında, kafamın içinde evet. Ama hiç kuşkusuz benim de ağırlıklarım vardı. Onlar olmasa Venüs’ün Kızlar Manifestosu bölümünü yazamazdım. Ya bir edebiyatçı olarak? Elimi korkak alıştırmadım. Edebiyatım hep özgürdü. Hanene Ay Doğacak’tan yana bu böyle oldu. Hiç düşünmem okuyucuları, pazarı, satmayı, satmamayı. Kimse beni sevsin okusun diye yazmadım. Bütün kalbimle yazdım. Bir çocuğun oyun oynamaya doyamaması gibi... ŞEKİNA, MADONNA’DAN DAHA AŞIRI DEĞİL Venüs’te Şekina romanın bir yerinde caminin haremlik kısmından imama laf atıyor ve sonra başına gelmeyen kalmıyor. Evet Şekina, Müftü Hazretlerinin gazabına uğruyor. Caminin haremlik kısmından ona laf yetiştirdiği için, bir kadın olarak konuştuğu için… Sonra Şekina, hakkında çıkarılan ölüm fetvasından korunmak için erkek kılığında dolaşıyor. Özgürlükleri budanan kadınlar için en büyük tehlike halen bu… Ne? Ruhen ve kafaca bir erkeğe dönüşmek ve hemcinslerini aşağılamak. Şekina ne dedi camide? “Cennet anaların ayağı altındadır” diyor Müftü. Şekina da haremlik kısımdan gülüyor. “Müftü kim o gülen!” diye bağırınca Şekina, “Cennet, insanın iki bacağının arasında ve ağzının içindedir. Zevk, cennetin göbek adıdır” diye başlayan bir konuşma yapıyor ve çivili sopalarla kovalanıyor, hakkında ölüm fetvası çıkarılıyor. Söyledikleri aşırı değil mi? Madonna’nın tüm dünyanın gözü önünde yaptıklarını düşün… Daha aşırı değil. “GÖSTERİŞLİ KIZLARI KISKANIRDIM” Daha önceki romanlarınızda da tabu olan konular, hatta kimi zaman rahatsız edici tasvirler var… Cinsellikten, tabulardan, kadınlıktan söz etmekten hiç korkmadım. Sert şeyler yazabiliyorum. Şekina’daki rahatlığın, pervasızlığın kırıntısı vardır bende de. Gerçek hayatta da var mı yoksa yazarken mi oldu? O yüksek ses, özgüven, o pervasızlık, o kahkahalar... Tamamen olmayı istediğim kadın sanırım. Evet yaşarken pek değil ama yazarken Şekina’yım. Kitapta, "Bir şeyi mahrem tutmakta ısrar etmek zehir gibidir" diyorsunuz. O kadar rahat ve özgüvenli olmanın sırrı insanın kendiyle ilgili az sırrı olmasıdır bence. Buna katılıyor musunuz? Sırlar insanı zehirliyor aslında. İçi dışı bir, rahat bir insan olmak kadar güzel bir şey yok. Var öyleleri… Kızlar Manifestosu'nda 31 madde var. Bunların içinden sizin kendinizle en çok savaş verdiğiniz, yaparken zorlandığınız madde hangisi? “Kızlar kambur durmamalı. Kızlar kambur durup göğüslerini gizlememeli.” Kamburdum küçükken. O kamburu düzeltmek için çok çaba sarf ettim. “Kızlar fıldır fıldır bakmalı,” ben yapamazdım, hala da gözlerimi kaçırırım. Gecelerden korkmamam gerek biliyorum ama hala korkuyorum. Nasıl bir genç kızdınız? Çirkin ördek yavrusu gibiydim. Gösterişli bir kız değildim ve öyle kızları için için kıskanıyordum. Çok korkaktım. Sırtımda görünmez yükler varmış gibi iki büklüm, kamburdum. Bütün enerjimi derslerden çıkarırdım; ders yapmaya doyamıyordum. Ama içimdeki kız çok uçarıydı… Ne zaman dışarı çıktı o? Üniversiteye başladığımda, ailem Yalova’da kaldı ve ben tek başıma yaşamaya başladım. O zaman hayat değişti ve özgürlüğümle birlikte kendime güvenim de geldi. Geçen gün bir lise arkadaşıma rastladım. “Yahu biz sana lisede nasıl bakmadık! Her gazeteye çıktığında bizim hanıma bunu söylüyorum!” dedi hahaha. “GÖBEK DELİĞİ ANNEMİZİN HATIRASIDIR” Kitapta, "Göbek deliği annemizin hatırasıdır. Hem bağlılığımızın, hem bağımsızlığımızın işaretidir" diyor. Sizin göbek deliğiniz size ne hatırlatıyor? Ben kendi annemle çok erken kopardım bağımı. Annesine düşkün kızlardan olmadım. Etrafımda annesiyle iyi vakit geçiren, hep fikrini alan kızları görünce hoşuma gidiyor, onu becerebilmek isterdim. Ben annemle o bağımı çok kolay kestim. İki çocuğunuz var. Kendi kızınızla yapabilirsiniz… Kendi çocuklarımla da o sıkıntılı taraflarımı yakalıyorum çünkü bende olmayan, benim karşılaşmadığım bir anne türü o. Ayrıca kendi çocuklarımla o göbek bağını bir türlü kesemiyorum. Ama bence onu çocuğun kesmesi gerekiyor zaten, anne kesemiyor. Evet. Doğru aslında… Fakat onların özgürlüklerini zor vereceğim gibi bir sıkıntılı durum görüyorum ve bu korkutucu. Hayat biricik. Kimse başkasının hayatının üzerine kara bulut gibi çökmemeli. “AŞK ACISINI, ÖLÜM ACISINA EŞ TUTARIM” Kitapta, "Bizi sevdiklerimizden ölümünün ayırmadığı ayrılıklar daha acı vericidir" diye bir cümle var. Bu bir yönüyle çok egoistçe değil mi? Gençliğimde çok ayrılık acısı çektim ve bunlar çok derin acılardı. Gerçekten beni yerlerde süründürdüler. O yüzden o acıyı, ölüm acısıyla eş tutarım. Ölmekten değil, ayrılmaktan korktuğum bile olmuştur çünkü benim için teselli edilebilir bir acı değil. Böyle derin bir korkum vardı. O korku, o cümlede çıkmış. Evliliğinizde de bu korku var mı? Uzun zaman geçirdik kocamla, 20 yıl. Zaman içinde oluşan sevgi, dostluk, arkadaşlık derinleşiyor. Evlilik biraz da o korkunun ilacı gibi oluyor; bütün o yaraların üzerine sürülen merhem. Gerçekten sevdiğiniz birisini buluyorsunuz; o da gidebilir elbette ama... Belki de çocukları ayrılık korkusuyla da doğurmuş olabilirim. Kitabın tanıtım teaser’ında ölü gibi yatıyorsunuz ve sonra “ölmedim” diyorsunuz. İntihara yakın mısınız? Yani çocuklarınız olmasaydı… Çocuklarım hayattan kopmama engel değil. Öyle bir ruh halim olsa “benim çocuklarım var” deyip ölmekten vazgeçmezdim. Bencilim. Onların da benden bağımsız bambaşka hayatları olacak. Onlardan dolayı intihar edemem, ölemem, gidemem gibi şeylerim yok. Peki o zaman şöyle sorayım: Hiç intihar etmeyi düşündünüz mü? İki kere aklımdan geçti. Ama gerçekleştirebileceğimi hiç sanmıyorum, o zaman da sanmıyordum. Nasıl yapabileceğimle ilgili bir fikrim bile yok. Teoride kaldı ama içten içe merak ediyorum hala. ŞEBNEM İŞİGÜZEL HAKKINDA 3 TUHAF ŞEY 1. Sezgileri “medyum seviyesinde” güçlü. 2. Asla sıkılmaz: “Saatlerce boş boş oturabilirim, kuyruklarda bekleyebilirim, hiç sıkılmam; sürekli düşünürüm.” 3. Çalışma masası en kötü, karanlık ve kuytu köşede. Bu şekilde daha iyi çalışıyor. ŞEBNEM İŞİGÜZEL HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 5 ŞEY 1. Seyahat sevmez, kaybolma korkusu var. 2. Hazır cevap değil, kendini yazarak daha iyi ifade ediyor. 3. Uykuyu çok seviyor. 4. Kamburunu eskrim yaparak düzeltti. 5. Hafızası çok kuvvetli. KİM O? Doğum tarihi: 28 Mayıs 1973 Burcu: İkizler İlişki durumu: Evli, mutlu, çocuklu İnancı: Yeryüzündeki tüm dinlere inanıyor Kime benziyor: Sophie Marceau En sevdiği yazar: Vladimir V. Nabokov En çok okuduğu kitap: Anna Karenina/Tolstoy En sevdiği kitabı: Çöplük/ İletişim Yayınevi