Şebnem İşigüzel’in son romanı ‘Venüs: Bir Aile Tarihçesi, Bir Yaşamöyküsü’ bu ay içinde yayınlandı. Oldukça eğlenceli ama bir o kadar da yürek sızlatan, hem düşündüren, hem küçük bulmacalar çözdüren, çoğunlukla kadınlara dair sırlar sunan ama tam da bundan dolayı kadınlık ve insanlık durumuna eğilen, üstelik bir anda karşımıza çıkan sürpriz karakterlerle yüzümüzü güldüren, edebiyat dünyamıza unutulmaz bir karakter kazandıran ve güzel diliyle de okura edebi zevkler sunan bir roman olmuş ‘Venüs’.
‘Venüs’te romanın kahramanı, “Kadınların sırları, gizli öyküleri olur... Çünkü sırların çoğu kadınlar açısından utanç verici ölçüde yanlış kabul edilmiş şeylerle ilgilidir, kadınların özgürlüğü ile ilişkilidir” der. İşigüzel ‘Venüs’ ile, kadınları ve kadınların mahrem sırlarını romanın merkezine yerleştiriyor. Erkekler çoğunlukla misafir kahramanlar bu romanda; bir kısmı ettikleri zulüm ile, bir kısmı sevgiyle anılıyor. Ama sonuçta insanı anlatıyor roman; kadınların toplumdaki ve ailedeki yerleriyle doğru orantılıdır insanın ve dolayısıyla da erkeklerin dünyadaki konumu.
Kız babasının hezeyanı
Roman, kahramanının maceralı doğum hikâyesi ile başlıyor. Babası, boğazı sandalla geçerlerken doğan çocuğunun kız olduğunu anlar anlamaz öfkesinden öyle bir tepiniyor ki bindikleri sandal alabora oluyor. Neticede İstanbul Boğazının tam ortasında denizde doğuyor kahramanımız. Ailenin – özellikle de aile kadınlarının – hizmetkarı Nergis “Kız doğmasan şaşardım. Bu ailenin kadınları inci gibi kızlar doğururlar çünkü. İnciden kızlar doğururlar” der. Gerçekten de Nergis ve Şekina Hala’nın büyüttüğü kahramanımız inci gibi bir kızdır; o muhteşem hafızası ile bize neredeyse dört yüz yıllık bir zaman diliminin anlatılmayan tarihini aktarır. Ancak aynı zamanda evliliğinin mahvettiği bir kadındır. “Kim ne derse desin evlilik zulüm etmekti” der babası. Babası annesinin yazmasına engel olarak, yazdıklarını parçalayarak annesine zulmeder. Kocası da anlatıcımıza en kötüsünden cehennem hayatı yaşatır, onu deliliğe iter.
“Hiçbir kadın kendi kendine delirmez. Kadınları erkekler delirtir. İçinde yaşamak mecburiyetinde olduğu cemiyet, hal ve durum.” Kitaptaki üç kahraman da değişik açılardan delidirler, bu deliliklerinde ama az ama fazla hep erkeklerin rolü vardır: Kendi sınırlarını genişletmeye çalışan Şekina, kadınlık durumuna hapsedilen Nergis ve evlilik cehenneminde romanın cinnet getiren anlatıcısı.
‘Venüs’ ile edebiyat dünyamıza muhteşem bir kadın karakter giriyor, ama ne giriş. Nergis: “Kadınefendilerim arasında onun gibi şahanesi olmadı” der. Aşkı (hiç istemese de tam aşkın içine düşer), cinselliği, kendisini, erkekleri çok seven Şekina Hala. Buram buram cinsellik kokan, çok güzel olmasa da girdiği her ortamda seksapeli ile erkeklerin başını döndüren, erkek kılığındayken bile odaya giren askerlerin aklını başından alan Şekina Hala. Kızlar Manifestosu ile daha 1890’larda “Kızlar istemezlerse anne olmayabilmeli, kanat takmış kuşlar gibi özgür olabilmeli” diyen Şekina Hala. Kadınların güçsüz olmadığını “Kadın cinsi aciz değildir bre! Şu azgın toplum tarafından türlü hile ve eşitsizlikle aciz düşürülendir” sözleriyle haykıran bir Şekina Hala.
Romana konuk olan sürpriz tarihi karakterler de cabası. Bu kişilerin adları zikredilmese de anlıyoruz kimler olduğunu, heyecanlanıyor ve gülümsüyoruz. Yine de Şekina Hala, “Rica ederim karıştırma... Zira tarihe iftira etmek istemem” derken, Nergis de “Ayol tarih olanı değil, olmayanı yazar. Olanı saklar” diyerek tarihin de kurmaca olduğunu söylüyor. Bütün hikayeler kuyruğundan birbirine bağlıdır, der anlatıcı. Ama o kuyruğu bulmak marifettir bir yazar için. İşigüzel de bu kuyrukları çok güzel buluyor ve birbirine bağlıyor.
‘Sonrasını anlatmak istemiyorum’
Siz kitabın arka kapağında ‘Venüs’ün Şebnem İşigüzel’in en şeker şurup, en iyimser romanı olduğunun yazıldığına bakmayın, İşigüzel acıyı bal eğleyerek yazan usta bir yazar olduğunu gösteriyor bu romanda. Yine de kitabı bitirdiğinizde yüreğinizin tam ortasına bir taş oturuyor, birkaç gün o taşı yerinden kaldırmaya dahi gücünüz kalmıyor. Öyle bir an geliyor ki “Sonrasını anlatmak istemiyorum. Çünkü çok ağladık” diyor anlatıcı. İşte orada siz de ağlamak istiyorsunuz.
Şebnem İşigüzel romanda kadınlığı ve aileyi sorgularken, ahlak ve namus gibi kavramların ne kadar kaypakça kullanıldığını gözler önüne seriyor. Cinselliğin en büyük ahlaksızlık sayıldığı zamanlarda (ki hâlâ öyle aslında), kendi cinselliğini özgürce yaşayan Şekina, Nergis ile birlikte dumanı tütmeyen evlere gidip o hane halkının sorunlarına derman olmak isterler, sokak köpeklerinin aç kalmasına gönülleri razı gelmez. Sonuçta insan olmak merhametli olmaktır. ‘Venüs’ bize kadınlık durumundan yola çıkarak merhametin ne kadar elzem olduğunu gösteriyor. Sonuç olarak İşigüzel, bu kitapla hem eğlenerek okuyup hem de üzerinde uzun süre düşüneceğimiz bir edebiyat yolculuğu vadediyor.