Radikal Kitap, 27 Temmuz 2001

Kendi yolunda yürümek

Antigone'yi tanır mısınız? 'Benim hakkımı benden esirgeyemez kimse' diyerek ölüm cezası alacağını bile bile kralın buyruğuna karşı çıkan, doğru bildiği yoldan şaşmayan, hiç ödün vermeyen bir kadındır o. Yakına yakına gidecektir ölüme ama hiç de pişman değildir bu başkaldırıdan. Sonrasızlığı göze alacak kadar idealisttir Antigone. Dizgine gelmeyen bu kadın politik davranıp hem istediğini elde edebilir, hem de ölümden kurtulabilirdi, ancak o zaman Antigone, Antigone olarak kalmamış olurdu.

Varoluşsal bir başkaldırıdır onunkisi, biraz soyutlanmayı, biraz yalnız kalmayı, biraz itilip kakılmayı da içerir. Korku yok mudur bu başkaldırıda, vardır elbet, ancak bu, cesaretle kolkola giden bir korkudur. Kaderinin efendisi olmak, bu isteğe sahip olmak öyle her yiğidin harcı değildir. Varoluşuna, dünyaya gelmiş olmanın saçmalığına anlam arayan insan kendi kişisel kaderini belirleme çabası içerisindedir. Kendisine uygun görülen yoldan değil de taşlarını kendi kendine döşeyeceği bir yoldan yürümeyi tercih edenler o yolda Antigone ile mutlaka karşılaşacaklardır.

Buraya kadar anlattıklarımı aklınızda tutun, ilerleyen satırlarda işinize yarayacak çünkü!

İnce şeyler

Galiba en çok fahişeler kaderlerinin efendisi oluyorlar ama aslında bir o kadar da olamıyorlar. İçlerindeki bu ikilem, onları hayata bağlıyordur belki de. 'Emine'lere yalnız ve bedbaht olanlar da gidiyor, yatacak ve evlenecek birini bulamayan da. Seks, ilginç ve hoş bir şey olduğu için de gidenler var. 'Emine'ler, erkeklerin gözünde esrarengiz, çılgın ve kötü kadınlardır. Şehvet ve günah torbasıdır onlar. Düzgün ve temiz (olduğu zannedilen) toplum tablosunu zehirlemek amacındadırlar! Temizlik düşleri kuran bir toplumun arka sokaklarda yaşayan 'pis' üyeleridir onlar. Hiçbir uygarlıkla uyuşmaz, 'neyin, nerede, ne zaman, nasıl' yapılacağı kurallarını hiç sevmezler. 'Temizliğin karşıtı' biri olarak durur 'Emine'ler karşımızda. 'Kirliyim ben, düzene karşı bir saldırıyım' diye avaz avaz bağırmak ister gözleri. Karakola da düşer, müşterilerinden dayak da yer. Hamile de kalır, 'kaltak'tır onun adı; bu yüzden 'piç'ini doğurmak için gittiği hastanede tecavüze bile uğrayabilir. Annelik hakkı elinden alınmış bir fahişe, ölmeye karar verip sonrasızlıkla buluştuğu an 'kaderinin efendisi, ruhunun komutanı'dır artık.

On altı yaşındaki Beyhan'ın itilmiş kakılmışlığı, küçümsenişidir bu kez satırlara konuk olan. Beyhan mutsuz olduğunu söyler, neden mutsuz olduğunu sorgular hep. Evde ona bir oda ayrılmamıştır, okulu yarım bırakmıştır, doğumgünü kutlanmıyordur, halasının eskilerini giyiyordur. Bütün bunlar mutsuz olması için yeterli değil midir? Üstelik yanında çalıştığı doktor onu iyiden iyiye aşağılayıp Beyhan'ın yerine getirmesi gerekenleri bir de yazılı olarak veriyordur. Ya çilleri? 11 yaşına kadar her sabah çillerinin dökülmüş olması umuduyla uyanmıştır. Şimdi 16 yaşındadır. Peki, başkaları tarafından 'seyrediliyor' olmanın kaygısıyla çillerinden kurtulmak istediğinin farkında mıydı? Ya da hiç farkına varacak mıydı? 'Beyhan'lar bu şekilde küçümsendikleri sürece bu sorunun cevabı 'hayır' olacaktı.

Aynı ezilmişlik Selma'nın büyük sırrında da saklıydı. Selma'ya gelinlik hiç yakışmamıştı. Çünkü memeleri sütyenini doldurmuyor, Selma da 'tahta gibi' tabirini hak ediyordu. Kâğıt mendilden meme yapılarak bu 'sorun'a bir çözüm getirildi nihayet. Gelinliği prova ettikten sonra o kâğıt topakları perdenin aralığından ablasına uzatırkenki ezilmişliğini belki de başka hiçbir an yaşamamıştı. Ablası ve kayınvalidesinin gözünde o bir zavallıydı. Peki, Selma farkında mıydı, memelerini büyük gösterme kaygısının aslında kendisine yüklenen 'seyirlik bir şey' olma halinden, bedensel görüntünün bütün 'Selma'lar için ilk amaç haline getirildiğinden? Saçlarını fildişi sarısına boyatmak isteyen Samiye'nin omuzlarına da beğenilme kaygısı yüklenmişti. Ezilmişliğinde, mutlu mu mutsuz mu sorgulamalarının ardında susturulmuşluğu yatıyordu, hiç olmazsa dişini çektirirken bağırabilseydi, ama içinde kalmıştı yine sesi: 'neden uyuşturmayı unuttu ki' diyordu. 'Samiye'lerin isyan edemeyişleri 'kan tükürdüğü lavaboda ince yollar çizen göz yaşlarına' dönüşecekti. Acaba Beyhan, Selma ve Samiye Antigone'yle karşılaşabilir miydi?

Buraya kadar anlattıklarım da Şebnem İşigüzel'in ince şeylere inceden inceye değindiği 'Kaderimin Efendisi' adlı yeni öykü kitabındaki kadınlardan bazılarıdır.